Ve oyun
bitti…
Putin,
Kırım’daki işgali kanıksatabilmesinin önündeki en büyük engelin Kırım Tatar
Milli Meclisi olduğunu resmen itiraf etti.
Kırım’daki
işgal mahkemesi, Kremlin’in atadığı “savcı” Natalya Poklonskaya’nın Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı örgüt
olarak tanımlanmasına ve yarımadadaki faaliyetinin yasaklanmasına
ilişkin talebini kabul etti.
Kırım Tatar Kurultayı
Seçim Komisyonu Başkanı Zair Smedlyayev’in ifade ettiği gibi: “Şov bitti, bayan
memnun edildi”...
Putin, Kırım
Tatar Milli Meclisi’ni farklı yollarla – geleneksel KGB metotları ile susturmak
için iki sene uğraştı.
İlk girişimi en
üst düzeydeydi. Daha işgalin sürdüğü günlerde – 12 Mart 2014’te Tataristan’ın
eski Cumhurbaşkanı Mintimer Şaymiyev aracılığıyla Kırım Tatarlarının lideri
Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu ile telefon görüşmesi yaptı. Kırımoğlunu –
yıllarını SSCB ve KGB ile mücadeleye adamış deneyimli ve vicdanlı bir
politikacıyı işgali susması için ikna etmeye çalıştı. Putin,
Kırımoğlu’nun ve KTMM’nin Kırım Tatar halkı üzerinde ne kadar etkili
olduğunun farkındaydı ve onu ikna ederse, işgali daha kolay kabul
ettirebileceğine inanıyordu. Ancak Kırımoğlu’nu ve Kırım Tatar halkını iyi
tanıyamamıştı…
O günlerde
tek bir Kırım Tatarının bile kendi liderlerinin işgal devletinin başkanı ile
konuşmasını sorgulamadığını, tek bir kişinin bile tereddüde düşmediğini çok iyi hatırlıyorum. Kırım Tatar halkı liderine sonsuz güvenini, Kırımoğlu da kendi halkını hiçbir zaman
yanıltmayacağını bir kez daha sergiledi o günlerde. Kırım Tatar halkının
lideri, bütün dünyayı kural, kaide, hukuk tanımazlığı ile şaşırtan Kremlin
liderini dürüstlüğü, vicdanı, halkına ve ülkesi Ukrayna’ya sadakati ile
şaşırtmıştı…
İlk hamlesi
başarısız olunca Putin, Kırımoğlu ile Kırım Tatar Milli Meclisi arasına bir
nifak tohumu ekme, Kırım Tatar Milli
Meclisi’ni işbirliği içerisine çekme girişiminde bulundu. Mustafa Kırımoğlu ve Refat Çubar’a Kırım’a giriş yasağı getiren Kremlin, Kırım
Tatar halkını kendi liderlerinden kopararak “sorunu” çözmeye çalıştı.
KTMM içim
Kırım yönetiminde kota taahhüt edildi, Meclis’ten birkaç kişiye görev teklif
edildi, Kırım Tatarlarının yıllardır uğruna mücadele verdiği haklarının iade
edileceğine ilişkin baş döndürücü
vaatlerde bulunuldu. Çok büyük
zorluklarla döndükleri vatanlarını bir kez daha terk etmek istemeyen bazı Kırım
Tatarları de facto işgal realitesine bu hak tazminatları ile katlanabileceklerini
umdular. Mustafa Kırımoğlu, vaatleri
inandırıcı bulmadığını ifade etti, ancak yarımadada çok daha zor şartlar
altında olan halkının temsilcilerinin karar almasına da müdahale etmedi. Kırım Tatar Milli Meclisi, Kırım’ın yerel
hükümetine belli bir deneme süresi şartıyla birkaç temsilci gönderdi. Ancak yılların
deneyimi, bir kez daha Kırımoğlu’nu haklı çıkardı. Kremlin’in gerçek yüzünü görmek için çok
beklemek gerekmedi. Moskova, Meclis’e bir halkın temsil organı değil, kendi emrindeki bir kuruluş muamelesi
yapacağını çok kısa sürede gösterdi. “Acaba”
tereddüdüne düşen Kırım Tatarları için son umut o günlerde bitti…
Putin’in
Meclis’in Kırım Tatar halkı üzerindeki etkinliğini kırma hırsı ise bitmedi.
Kremlin, bir “klasiğini” daha devreye soktu – Kırım Tatar Milli Meclisi
içerisinde işbirlikçi arayışına çıktı. Yine başarılı olamadı – 33 üyeli Meclis sadece 2 fire verdi.
Aslında Putin
bu hamlede de yanılmıştı – zira Meclis, her hangi bir sivil toplum örgütü
değil, 300 binlik bir nüfusun temsil organıydı. Her hangi bir STK’nın bir
alternatifini oluşturmak mümkün. Seçilmiş bir kuruluşun alternatifini
oluşturmak ise mümkün değil.
Rusya’nın
Kırım’da alternatif Kırım Tatar Milli Meclisi oluşturma şansı yoktu. Moskova, ister dana Kırım işgal edilmeden önce
Yanukoviç döneminde, ister işgalden sonra Kırım’da bazı işbirlikçileri
kullanarak bazı teşkilatlar kurdu, finanse etti, propagandasını yapmaya
çalıştı. İşgal sonrasında Kırım
Müftüsünü kendi yanına çekmeyi de başardı. Ancak bunların hiç birisi, Kırım
Tatar Milli Meclisi’nin alternatifi değildi, olması da imkansızdı.
Dolayısıyla,
Putin’in geriye iki yolu kalıyordu: Meclis’i baskıyla susturmak veya tamamen
mahvetmek.
Kremlin, iki
sene içerisinde birinci yolu denedi. KTMM üyelerinin bir kısmı yarımadayı terk
etmek zorunda kaldı, sürgün yıldönümleri de dahil, KTMM’nin hiçbir organizasyonuna
izin verilmedi, yarımadadaki KTMM üyeleri ve Kırım Tatar aktivistleri sürekli
takip altında tutuldu, devamlı olarak baskınlara, sorgulara maruz kaldı, KTMM’nin
binasına, mal varlığına el konuldu, hakkında davalar açıldı, medya kuruluşları
susturuldu. Ancak Rusya, bununla da Kırım Tatar Milli Meclisi’nin Kırım’daki
etkinliğini ve Kırım Tatar halkı nezdindeki itibarını zedeleyemedi.
Ve nihayet,
son senaryo yürürlüğe kondu. Bu senaryo, dünyaya Kırım Tatar Milli Meclisini terör örgütü
olarak tanıtarak kapatmayı içeriyordu. Ancak bu senaryonun ilk kısmı da başarısız
oldu. Zira Moskova, şiddetsiz mücadelesi ile dünya tarihine geçen bir liderin
ve harekatın kendisine “terör” bahanesi vereceğini düşünerek bir stratejik hata
daha yapmıştı. Kırım Tatar halkının sağduyusu ve kendi seçtiği liderlerine,
Meclisine güveni sayesinde Rusya’nın bu planı de suya düştü. Hal böyle olunca
da Putin, KTMM’nin bahanesiz-filansız kapatılmasını emretti. Yani bütünlükte
Kırım Tatar halkını, “yasaklı” statüsüne soktu. Çünkü Meclis, sadece Kurultay’da
seçilen 33 kişi demek değil.
Meclis,
merkez karar organları, 21’i yarımadada 23 bölgesel teşkilatı, bu teşkilatlarda
temsil hukukuna sahip yaklaşık 2500-3000 üyesi ve de Kurultay’a bu insanları seçme
hakkı veren 250- 300 bin Kırım Tatarı demektir.
Dolayısıyla,
KTMM’nin kapatılması da 33 üyeli bir kuruluşun değil, 300 bin Kırım Tatarının işgal
yönetimi altında yeni ve çok daha büyük bir baskı dalgasıyla karşı-karşıya
kalması demektir…
(devam
edecek…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder