25 Haziran 2014 Çarşamba

Putin’in tezkere manevrası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ukrayna tezkeresinin iptalini istedi. Devlet Başkanının “ricası” üzerine 1 martta sadece birkaç saat içerisinde Rusya ordusunun Ukrayna’ya müdahalesine izin veren tezkereyi onaylayan Federasyon Konseyi’nin cevabı yine gecikmedi. Rus senatörler Putin’in açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden konuyu görüşebileceklerini açıkladılar. Ve Devlet Başkanına “hayır” deme tecrübesine sahip olmayan Federasyon Konseyi bugün Ukrayna tezkeresini iptal etti. Konunun bu kısmı zaten kimsede soru işareti bile doğurmuyordu…

Soru şu: Putin 115 gün önce “Ukrayna’daki Rusları korumak ve kollamak” amacıyla kabul ettirdiği tezkereyi şimdi – Ukrayna’nın doğusundaki krizin doruğa ulaştığı, Donbass'daki Rusların bir kısmının Rusya'ya göç ettiği dönemde neden iptal ediyor? İkinci soru da şu: bu karar gerçekten Putin’in sözcüsünün ilan ettiği amaca – yani Ukrayna’nın doğusunda düzenin ve istikrarın sağlanmasına hizmet edecek mi?
İki soruyla da ilgili çeşitli tahminlerde bulunmak mümkün.
Küresel anlaşma mı?
Gerek Rusya, gerek Ukrayna, gerek Batı basınında öne çıkan en önemli tahmin, bölgedeki krizle ilgili uluslararası düzeyde bir anlaşma olduğu yönünde. Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun aslında ilk bakışta gerçekleşmesi zor görünen barış planını açıklayarak tek taraflı ateşkes riski alması; Putin’in açık şekilde bu planı desteklemesi; Ukrayna Rusya’nın Kiev Büyükelçisi Mihail Zurabov’un, Rusya liderinin dostu olan eski Cumhurbaşkanı Viktor Medvedçuk’un, Rusya yanlısı ayrılıkçı milletvekili Oleg Tsaryov’un, sözde Donetsk Halk Cumhuriyetinin Rusya vatandaşı Başbakanı Boroday’ın muhatap alındığı görüşmelerin gerçekleşmesi; ayrılıkçıların 27 Haziran’a kadar ateşkes ilan etmesi; Putin’le Obama arasında Pazartesi günü gerçekleşen telefon görüşmesi; Rusya Devlet Başkanının Avusturya ziyaretinde Güney Akım projesi ile ilgili anlaşmanın imzalanması ve nihayet Putin’in tezkerenin iptalini istemesi - bütün bunlar küresel çaptaki pazarlıklarda nihai olmasa dahi, ara sonucun belirtileri olarak gösteriliyor.
Putin’i yaptırım korkusu ve Güney Akım mı vazgeçirdi?
Rusya’yı bu anlaşmaya zorlayan en önemli iki faktörün ise 27 Haziran’daki AB zirvesi ve Güney Akım projesi olduğu bildiriliyor.
27 Haziran’da Brüksel’de Ukrayna AB ile ortaklık anlaşmasının ekonomi bölümüne imza atacak. Gidişata bakılırsa, Rusya’nın artık bunu engelleme şansı yok. Öte yandan, ABD Başkanı Barack Obama, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve diğer Batılı liderler, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki gerilimin azalması yönünde somut adımlar atmaması durumunda 27 Haziran’da yaptırımların üçüncü - sektörel aşamasına ilişkin karar alınacağını bildiriyor. Bu ise 27 Haziran’dan sonra Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ı AB’ye kaptırma gibi jeopolitik kaybın yanı sıra, Rusya’nın bankacılık sektörünü ve dolayısıyla ekonomisini ciddi şekilde etkileyecek yaptırımlara maruz kalması anlamına geliyor. Bazı uzmanlara göre, Putin, Ukrayna tazkeresini iptal ederek birinciden az ağrılı olmayan ikinci darbeden sigortalanmaya çalışıyor.
İkinci önemli faktör olarak Güney Akım’a dikkat çekiliyor. Rusya, AB Komisyonunun önceden de tekel endişesiyle karşı olduğu Güney Akım projesini gerçekleştirme konusunda ısrarlı. Ancak Ukrayna’daki gerilimle birlikte Batı’nın Güney Akım konusunda Rusya’ya yönelik ekonomik eleştirilerine yeni siyasi çalar eklendi. Avrupa Birliği’nin talebi üzerine Bulgaristan kendi arazisinde Güney Akım’ın inşaatını durdurdu. Bu, Rusya’ya çok ciddi sinyal idi ve görünen o ki, Putin sinyali aldı. Rusya liderinin tam da Avusturya ziyareti öncesinde Ukrayna tezkeresinin iptalini istemesi, hem de Kremlin’in Batı’yı Güney Akım konusunda ikna etme çabası olarak görülüyor. Batılı politikacılar özellikle Kırım’ın işgalinden sonra çok açık şekilde Putin’in sözlerine güvenmediklerini ifade ediyorlar ve somut güvenceler talep ediyorlar. Rus lider, Avusturya ziyareti öncesinde Ukrayna tezkeresinin iptalini isteyerek görüşmelere açık olduğunu sergilemek istiyor olabilir.
Zorunlu manevra
Öte yandan, Ukrayna tezkeresinin artık misyonunu tamamladığını söylemek de mümkün. Putin şimdi iptal ettirmek istediği tezkereyle (daha doğrusu, tezkerenin ihtiva ettiği saldırgan tutumuyla) Rusya toplumunun dikkatini bir süreliğine iç sorunlardan uzaklaştırmayı başardı. “Büyüklük” kompleksinden kurtulmayı başaramamış Rusya toplumunu bir süre avutacak “kahramanlık destanı” yazarak kendi reytinginin rekor düzeye ulaşmasını da sağladı. Ancak bütün zafer sarhoşlukları gibi, bu durum da geçici ve Putin bunun farkında.
Daha resmen savaş ilan edilmeden Ukrayna’nın doğusundan Rostov’a, Belgorod’a, Krasnodar’a giden, sahiplerinin kimliği bile saklanan tabutlar, ailelerinden bile gizli defnedilen cenazeler, Donetsk’den ve Lugansk’taki çatışmalardan kaçıp Rus “kardeşlerine” sığınan göçmenlerin getirdiği ekonomik yük, süre uzadıkça ayrılıkçılar arasında yaşanan çatışmalar, "büyük kardeş"e kavuşma hayaline inanarak ayrılıkçılara destek veren ve "Novorossiya" ilüzyonu ile kandırıldığının farkına varan Donbasslıların yaşadığı hayal kırıklığı, ve daha da önemlisi, belli etmemeye çalışsa dahi, yavaş-yavaş yaptırımların olumsuz etkisini görmeye başlayan Rusya ekonomisi ve uluslararası toplumda yalnızlaşma hiç kuşkusuz, Kremlin’i düşündürüyor. Elbette, Putin ve son dönemde Ukrayna karşıtı retoriği “soykırım” suçlaması düzeyine ulaştıran Kremlin propagandacıları “güçlü”, “hükmeden”, “her şeyi başaran”, “dünyaya meydan okuyan” imajını sürdürmeyi, Putin’in yayılmacı politikasının en katı savunucularından olan Aleksandr Dugin’in önerdiği şekilde Ukrayna’ya müdahale etmeyi çok isterlerdi, ama reel politik “mağlupedilmez”i de manevralar yapmaya zorlaya biliyor. Putin’in Ukrayna tezkeresini iptal ettirmesi reel politik değerlendirmesiyle yapılan bir manevra. Poroşenko’nun barış planı Putin’e bu manevrayı gerçekleştirmesi için bir fırsat verdi. Fırsat bilinçli-planlı mı verildi, yoksa Putin mi onu fırsata dönüştürdü – bu artık ikinci dereceli soru…
Şimdi gelelim “neden”den çok daha önemli olan soruya:
Ne değişecek?
Kesin cevap vermek zor. Ancak iyimser tahminde bulunmak da çok zor.
Çünkü birincisi, her ne kadar önemli siyasi adım olarak görülse dahi, tezkerenin iptali sembolik bir karar. Federasyon Konseyi istenilen an 24 saatten bile kısa sürede toplanıp yeni bir tezkere çıkartabilir. İkincisi, 1 Mart tezkeresi iptal edilse dahi, bu, Devlet Başkanının Ukrayna’ya müdahale yetkisinden yoksun kalması anlamına gelmiyor. 2009 senesinde dönemin Devlet Başkanı Dmitri Medvedev, Federasyon Konseyinden sınır ötesi operasyonlar için süresiz yetki almış. Federasyon Konseyinin 16 Aralık 2009 tarihli kararına göre, Rusya Devlet Başkanının devletin ve Rusya vatandaşlarının çıkarlarını korumak için yurt dışında silahlı güç kullanma emri verme yetkisi bulunuyor. Bu yasa halen geçerli, çünkü Rusya Anayasası, Devlet Başkanına başka ülkelerde ordu kullanımı yetkisi veren kararların iptali için özel bir prosedür içermiyor.
Yani yine o sonuca varıyoruz ki, Putin’in 1 Mart tezkeresini talep etmesi sadece gösteri amaçlıydı. Şimdi Ukrayna’daki büyük oyunun “diplomatik görüşme” aşamasına geçildiği için bu tezkere güncelliğini kaybetti, ama Putin’in istenilen an Ukrayna’ya müdahale için yetkisi bulunuyor. Evet, 2009 senesindeki yasa parlamentonun onayının almanın mümkün olmadığı fors-majör durumları için geçerli, ama Ukrayna’ya müdahale niyeti olursa, “fors majör” durumunu oluşturmak Kremlin için çok da zor değil…
1 Mart tezkeresi de, sınırdaki 40 binlik ordu da, yapılan tatbikatlar da, her gün Rusya televizyonlarında yayınlanan “savaş hazırlığı” görüntüleri de Rusya’nın Ukrayna’da Kiev’i çok uzun süre meşgul edecek, söndürülmesi çok uzun zaman ve çok “kelle” alacak bir gerilim ocağını tutuşturma operasyonunun psikolojik harekat kısmına ait unsurlardı. Moskova, Ukrayna’nın doğusuna resmen müdahale etmek isteseydi, bunu Kiev’in şimdikinden çok daha zayıf olduğu günlerde, mesela, 11 Mayıs’taki sözde referandumdan önce veya sonra yapardı.
Rusya’nın amacı resmen ilan edilmiş savaş değildi, Ukrayna’yı uzun vadeli istikrarsızlığa sürüklemekti ve Ukrayna’nın doğusuna resmen asker sokmadan müdahaleyi gerçekleştirerek bu amacına ulaştı. 1 Mart tezkeresinin şu an Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Rusya “gönüllüleri” ile her hangi bir ilgisi yoktu. Tezkerenin iptali İgor Girkin’in Slavyansk’tan, Aleksandr Boroday’ın Donetsk’ten çekilmesi, ayrılıkçıların “çöplükten bulduğu” Rus tanklarının, zırhlı personel araçlarının Donbass’tan çıkması, “gönüllü” Rusya vatandaşlarının elini-kolunu sallayarak evlerine dönmesi anlamına gelmiyor. Özetle, Kremlin’in Ukrayna’da düzenin sağlanmasını istediğini iddia etmek için tezkerenin iptali ciddi ve güçlü argüman değil.
Kremlin Ukrayna’yı zorla kontrol altında tutma stratejisinden vazgeçmediği, sınırları tamamen kapatıp Donbass’daki ayrılıkçılara silah akışını ve “gönüllü” yardımını durdurmadığı sürece, Donbass’taki yangının sönmesi çok zor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara